Çıtır Edebiyatı
Hiç çıtır edebiyatı diye bir şey duydunuz mu? Ya da ‘çik-lit’ diye? Eğer bir bayansanız ve kitap okumayı seviyorsanız mutlaka bir çik-lite denk gelmişsinizdir.
Çik-lit ya da çıtır edebiyatı, İngilizce’de ”chick lit/chicken literature” diye bilinen, kadınlar tarafından kadınlara yönelik yazılan bir edebiyat türü. Romantik-komedi havasında, ama çok daha özgün ve yaratıcı. Çıtır edebiyatı aşk, arkadaşlık, alışveriş düşkünlüğü, kilo problemi gibi günlük hayatımızda yaşadığımız pek çok konuyu kendi ayakları üzerinde duran kadınların ağzından hafif, samimi ve esprili bir dille anlatıyor. Bugün kitapçıların ”çok satanlar” bölümü çik-lit romanlarla dolu; bazıları gerçekten türünde edebi başyapıt sayılabilecek nitelikteyken bazılarıysa çıtır edebiyatı hakkında ön yargılara sebebiyet verecek derecede klişelerle dolu.
Her ne kadar çıtır edebiyatı son yıllarda popüler olmuş modern bir tür sayılsa da aslında tarihi 19.yüzyıla dayanıyor. Çıtır edebiyatının konusu temel olarak ‘kendi ayakları üzerinde duran kadınlar’ üzerine kurulu olduğundan, Charlotte Bronte’nin Jane Eyre‘i(1847) ve Jane Austen’in pek çok romanı -ana karakteri kadın olan ilk romanlar- aynı zamanda bu türün de ilk örnekleri olarak kabul ediliyor. Ancak modern çıtır edebiyatının ilk önemli örneği Helen Fielding tarafından 1996 yılında yazılan Bridget Jones’un Günlüğü olarak biliniyor.
Çıtır edebiyatının kadın okurları bu denli çekmesinin nedeni günümüz toplumunun kadınını yansıtması. Çik-lit, hayali karakterlerin sıradışı hikayesi değil; basit, gerçekçi ve aynı zamanda komik. Kadınlar bu romanları okuyup ana karakterle anında empati kurabiliyor, çünkü çik-lit kahramanları okuyucuyu temsil ederken romanları gerçek hayatı yansıtıyor. Eğlenceli ve kolay okunur olmasının ötesinde çıtır edebiyatı kadınların karşılaştığı bekar ya da evli yaşamı zorlukları, ekonomik sıkıntılar ve ofis karmaşası gibi pek çok sorunu de ele alıyor. Çik-lit baş kahramanın aklından geçen her düşünceyi dobra bir dille yazarak romanı daha da gerçekçi bir hale getirirken okuyucuya da sık sık deja vu hissini yaşatıyor.
Bazı ebebiyat eleştirmenleri ve okuyucular çik-liti anlamsız, fazla hafif, hatta saçma olmakla suçluyor. Bu ön yargılara yol açan birkaç neden var. Çıtır edebiyatı şaşırtıcı bir şekilde kısa bir sürede geniş bir okuyucu kitlesi oluşturup dünya çapında büyük bir başarı elde ettiğinden beri çik-lit yazarlarının sayısı özellikle son yıllarda hızla arttı. Her edebiyat türünde olduğu gibi böylece çik-litin iyi örneklerinin yanında kötü örnekleri de yazıldı. Alışverişkolik ana kahraman gibi tek bir yazar tarafından oluşturulan bazı orijinal karakterler öyle çok okuyucunun beğenisini kazandı ki bunlar pek çok sözde çik-lit yazarı tarafından taklit edildi ve bu da çıtır edebiyatının aynı standart karakterlerle aynı hikayenin tekrar tekrar anlatıldığı bir tür olarak bilinmesine yol açtı. Böylece aslında çok başarılı yazarlara ait olan orijinal konu ve karakterlerin taklidi çıtır edebiyatı hakkındaki kötü ön yargılara sebep oldu.
Çıtır edebiyatının tüm kötü örneklerine ve aldığı eleştirilere rağmen, şu bir gerçek ki çik-lit Sophie Kinsella ve Marian Keyes gibi edebi anlamda saygıdeğer yazarlar yaratarak gün geçtikçe büyümeye ve daha çok okuyucu çekmeye devam ediyor; bir yandan da edebiyatta kendine kalıcı bir yer ediniyor. Çıtır edebiyatı geliştikçe ve saygın yazarları bünyesine katmayı sürdürdükçe okurların olduğu kadar edebiyat eleştirmenlerinin de beğenisini kazanacak gibi görünüyor.
NOT: Çıtır edebiyatının en gelişmiş olduğu İngiliz çik-litlerini okumak isterseniz Sophie Kinsella’nın Alışverişkolik serisi ve Pasaklı Tanrıça’sını; yeni gelişen Türk çik-litlerini denemek isterseniz Ekin Atalar’ın Selindrella kitaplarını okumanızı tavsiye ederim. Her ne kadar bu tür yurtdışında daha gelişmiş olsa da çıtır edebiyatı listemde birinci sırada Selindrella yer almaktadır 🙂
22.06.11