Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

Ayvalık Lezzetleri

Temmuz15

Ayvalık deyince kimisi “Rakı, balık, Ayvalık” der, kimisi de “Ayvalık tostu”. Ancak baba tarafından Ayvalıklı biri olarak bana çok farklı şeyleri çağrıştırıyor bu küçük yer.

Bir kere deniz geliyor en başta. O tuzlu, masmavi denizi. Hele de Sarımsaklı’nın denizi yok mu? “Çivi gibi soğuk” diye diye dudaklarımız morarıp parmaklarımız sudan buruşana kadar yüzdüğümüz o pırıl pırıl berrak Ayvalık denizi… Sonra domates geliyor aklıma; babaannemin domatesleri. Babaannem Ayvalık’ta oturur, ben de yazın tatile onun yanına gelirim; tıpkı geçen hafta yaptığım gibi. Babaannem Ayvalık’ın Perşembe Pazarı’ndan özenle seçip aldığı kırmızı kocaman domatesleri keser kahvaltıya; üzerine limon suyu, zeytinyağı, biraz da tuzla harika olur. Kahvaltının baş tacıdır domatesimiz; ama her domates değil, babaannemin aldığı tadından yenmeyen Ayvalık domatesleri. Kimi sabahlar peyniri, zeytini bırakıp onu yeriz; iki büyük domatesi ekmeğimizi suyuna bana bana bir çırpıda yediğimiz olur. En güzel kahvaltıdan bile lezzetli gelir bana o domatesin tadı.

Sonra özellikle de bu sene gözdem haline gelen o kabakları da unutmamak lazım. Ama öyle büyük, açık renkli değil bunlar; küçük mü küçük, yeşil mi yeşil, tazecik! İstanbul’da da varmış onlardan, ben mi hiç yemedim, onu bilmem. Ama böyle lezzetlisine hiç denk gelmedim, ondan eminim. Yine babaannemin pazardan alıp haşladığı yeşil küçük kabakların üzerine sarımsak-zeytinyağı-limon üçlüsü gezdirilir, yanında yoğurt ile afiyetle yenir. Böylesine hafif ancak bu kadar lezzetli bir yemek de zor bulunur hani.
Ayvalık’ın perşembe pazarı demişken, her türlü meyvenin en lezzetlisi de bulunur bu pazarda; hatta bununla da kalmaz, meyveler Ayvalık halkı tarafından kapışılır. Organik midir, onu bilemem ama doğallığın verdiği lezzetle tadına doyum olmayan kirazlar, erikler, karadutlar, şekerpare kayısılar hiç eksik olmaz babaannemin evinden. Kahvaltıdan sonra, denize giderken, karnımız acıktığında bol bol yenir bu veletlerden.
Ee hal böyle olunca işi biraz abartıp İstanbul’a 8 saatlik yolla Ayvalık domatesi ve kabağı götürmeyi de düşünebilirsiniz. (Not: O deli benim! 😛 )

Kabak dedik, domates dedik, meyvelerden söz ettik; börülce unutulur mu hiç? Her ne kadar İstanbul’da da satılsa da babaannem gerçek börülcenin Ayvalık’ta bulunduğunu, İstanbul’da piyasadakilerin taze fasulye olduğunu iddia ediyor. Haksız da değil hani, tıpkı kabakta olduğu gibi Ayvalık börülcesinin de tadı farklı. Sarımsak-zeytinyağı-limon üçlüsünü bunun da üzerine gezdirince tadına doyum olmaz.
Evde bir de kuru bakla varsa, ondan da bir güzel fava yapılır. Bilmezsiniz belki favayı, zira İstanbul’da söylediğim çoğu kişi hiç duymamıştı. Fava, kuru iç baklanın kuru soğan ile haşlanmasıyla yapılıyor, üzerine zeytinyağı ve limonla bir meze gibi -benim için bir yemek gibi- yeniyor. Özellikle son zamanlarda bir ‘fava delisi’ olduğumu kabul etmeliyim, ikide bir durup da “Hadi fava yapalım” demem de bundandır. Ben bayılırım favaya, benim için az önce bahsettiğim arkadaşlarla beraber en güzel kebaptan bile üstündür bu meze. Ama İstanbul’da tattırdığım hiç kimseye -her nedense- beğendiremedim bu tadı, o yüzden bizim evde ben pişirir, ben yerim bir tencere favayı.

Ayvalık zeytinyağlılarını baş köşeye oturttuk. Ee başka Ayvalık’ın nesi güzel? Balığı çok ünlüdür, güzeldir hani. Bir de sakızlı dondurması vardır, ağız tatlandırmak istediğinizde afiyetle yenir. Özellikle Cunda Adası’ndaysanız yanına Santa Maria’lı dondurma istenir, yoğun tarçınlı tadıyla pek güzel olur.

İşte böyledir Ayvalık, sıcak mı sıcaktır, denizsiz çekilmez. Denizden her türlü yararlanılır burda; bol bol yüzülür, sandalla açılınıp balık tutulur, deniz kenarında oturulup balıklara simit atılır, özellikle geceleri mehtap ışığında deniz kenarında yürünür, ya da dinlenmek için birebir bir çay bahçesine oturulur, pırıl pırıl deniz manzarasıyla gözlere sefa çekilir.

Ayvalık dedik; peyniri, zeytini unuttuk. Olmaz! Ayvalık peynirden, zeytinden ayrı tutulamaz. Ayvalık’ın kuru kelle peyniri, teneke tulumu, kırma zeytini kahvaltılara şenliktir. Zeytinyağı zaten zeytinyağlılarına lezzet veren temel öğedir. Ama bunları Ayvalık’ta yemek yeter mi? Yetmez, İstanbul’da da ister insan. İşte o zaman Beşiktaş’ta Serencebey Yokuşu’ndaki Ayvalık Lezzet Dünyası’na gidilir; Ayvalık’ın hakiki peyniri, zeytini, zeytinyağı alınır, İstanbul kahvaltısında, yemeklerinde Ayvalık lezzeti yaşanır.

İşte 9 gündür Ayvalık’ta böyle geçiyor günlerim, bugün buradaki son günüm. Babaannem perşembe pazarından kabak, domates alacak bana, onları götüreceğim İstanbul’a.
Burada internet olmadığından bu yazıyı da bugün yayımlayamam; belki bu gece otobüs yolculuğunda internet oluyor ya, o zaman yayımlarım. Neyse ben bunu bırakıp da bavulumu hazırlayayım, daha toplanacak çok şey var ne de olsa.

Ey değerli okuyucum, şimdi karnın açsa içinden bana neler diyorsundur, kim bilir! Ama olsun, bir gün olur da yolun Ayvalık’a düşerse tüm bu lezzetlerin tadına bakar, belki beni de hatırlarsın! 🙂

15.07.11

Yeri: Diğer
3 Yorum

“Ayvalık Lezzetleri”

  1. Temmuz 15th, 2011 - 08:31 halacık Diyor ki:

    Ayvalık gibi bir cennette 1 hafta yaşamak bak insanı nasıl yazar yapıyor 🙂 Ayvalık Lezzet Dünyası’nın amacı , insanlara İstanbul’da Ayvalık tatlarını sunmak …. İnşallah başarılı oluruz. Tatilinin güzel geçmesine sevindim 🙂

  2. Temmuz 16th, 2011 - 20:31 Babacık Diyor ki:

    Karnımı acıktırdın yahu 🙂 Gidip ben kendime ekmek arası yapiiimm 🙂

  3. Ağustos 1st, 2011 - 21:39 alpino Diyor ki:

    hemingway i mi okuyorum ? anlamadım ama güzel.