2011’in İlk Yazısı
Merhabalar!
Uzun zamandır yeni yazı yazmadığımdan biraz sorumsuz hissediyorum kendimi. En son 2010’un son günü yazı yazdığım için bu, yılın ilk yazısı olacak sanırım. Ama özürler bahanesiz olmaz, ben de sıralayayım mazeretlerimi. Yaklaşık bir buçuk aydır neler yapıyorum?
İlk olarak iki hafta gripten hasta yattığımı söyleyeyim. 2011 bana pek sağlıklı gelmedi anlayacağınız. Ama çok şükür atlattım. Sonra haftalardır yeni yeni yemek tarifleri deniyorum, tatlılar yapıyorum. Hatta dün tek başına yaptığım ilk önemli yemek olarak mantar güveç bile yaptım. Tabii daha önceden yaptığım makarnaları yemekten saymıyorum bile. 15 tatile gireli beri yemek tariflerine öyle çok yoğunlaştım ki kendim tarifler oluşturmaya bile başladım. Hatta mütevazılığı bir kenara bırakıp aralarında çok lezzetli tarifler tutturduğumu da söyleyeceğim 🙂 Hal böyleyken bu kendime özgü tatlı tariflerini blogumda yayınlayıp yayınlamama arasında bocalıyorum. Bir yanım diyor ki ”Bunlar senin günlük yaşantının bir parçası; bunları günlüğünde paylaşmandan daha doğal ne olabilir ki?” Diğer yanım ise temelde yazı yazmak için açtığım blogumu bir yemek tarifi bloguna çevirmekten korkuyor. Hangi yanıma uysam, bilemiyorum doğrusu.
Onun dışında step-aerobiğe hiç aksatmadan devam ediyorum, gün geçtikçe aerobikte daha da iyileştiğimi görmek beni mutlu ediyor. Spora başlamamla sağlık konusunda beynimde yeni bir ufuk açıldığını, bilmem, söylememe gerek var mı? Abartı gibi olacak ama sanki hayatımda hiç kullanmadığım, hatta varlığından dahi haberimin olmadığı bir pencere keşfettim. Şimdi bu konu üzerine kafa yorar oldum; sağlıkla ilgili yazılar okuyorum, yemeklerimde bile sağlıklı ve dengeli beslenmeye dikkat ediyorum. Her gün 3 litre su içip abur cubur yerine sağlıklı sebzelere yöneliyorum. Bundan üç ay önce babamın uzattığı bir Ülker çikolatalı gofreti reddedeceğimi söyleseler hayatta inanmazdım. Çikolataya ve özellikle Ülker çikolatalı gofrete bağlılığımı bilenlerin bu cümleyi okuduktan sonra çok daha fazla şaşırma tepkisi gösterdiğine eminim 🙂
Yarıyıl tatiline girmek her öğrenciye olduğu gibi bana da ne kadar iyi geldi, bilemezsiniz. Tatile girmeden önceki üç haftalık sınav maratonu, karneye gelecek notları hesaplama ve sözlüyle onları yükseltme derdi; üstelik tüm bunların benim grip olduğum sürece denk gelmesi ve benim okula gitmek zorunda kalmam beni öyle yordu ki! Tatil ilaç gibi geldi, derler ya, aynen öyle. Hazır karne demişken bu sene kimyada nasıl zorlandığımı bilip ne olduğunu merak eden varsa müjdeyi vereyim; büyük uğraşlarla kimyayı karneme beş getirdim, çok mutluyum! 😀
Ama ders yönünden boş boş oturduğum bir haftadan sonra kendimi öyle mayışmış hissediyorum ki şu iki haftalık tatile yığılan ödevlerin kapağını açmaya mecalim yok. Evet, yanlış okumadınız, ‘şu iki haftalık tatile yığılan ödevler’ diyorum çünkü gerçekten de tüm proje ödevlerini bu tatile yığdılar ve ben henüz yapmaya başlamadım. Şahsen önümüzdeki üç gün daha yatıp ödevleri son güne sıkıştırmayı planlıyorum! Şaka tabii bu 😀
İşte benim gündemimde bunlar var, tatil moduna girmiş bir halde önümüzdeki hafta okulların açılacağını düşünmeden boş boş oturarak, yani alışveriş yapıp gezip tozarak, film izleyip mutfakta yeni keşifler yaparak vaktimi geçiriyorum. Umarım ilham perisi gibi bir ödev perisi gelir de şöyle hızlı çekimde tüm ödevlerimi bir çırpıda bitirttirir bana! Ya da en azından şu soğuklarda bir daha hastalanmayayım da ödevleri kendim yapsam da olur 😉
08.02.11