Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

The Twilight Saga/Alacakaranlık Efsanesi

Nisan4

Stephenie Meyer’ın yazdığı International Bestseller seçilen Alacakaranlık Efsanesi –orijinal adıyla The Twilight Saga– serisini hepiniz duymuşsunuzdur; hani şu vampirli aşk hikayesi. Son zamanlarda çok popüler olan ve filmleri de çekilen bu serinin tutkunlarından biri de benim. Ama ne zaman birine bu roman serisinden bahsetsem, çoğunlukla aynı çeşit tepkiyle karşılaşıyorum: “Vampirleri mi seviyorsun?” Tabii cümlenin söyleniş tarzı zaman zaman değişiyor ve “Iyy… Vampirler mi?” gibi tepkilerle karşılaştığım gibi “Vampirlere mi inanıyorsun?” gibi sorulara da maruz kalıyorum. Ama tabii ki bunun için kimseye kızmaya hakkım yok. Çünkü seri, “vampir” içeriğiyle ön yargılı yaklaşımlara müsait bir konuya sahip. Nitekim benzer bir tepkiyi ben de seriyi okumadan önce vermiştim.

Geçen sene bu aylardı, bir arkadaşım sınıfta ilk kitap olan Alacakaranlık’ı heyecanla okuyordu. Bana bahsettiğindeyse, “Fantastik romanları hiç sevmem.” dediğimi hatırlıyorum. Konunun vampirli olması da beni daha çok soğutmuştu kitaptan, halbuki alıp arka kapağındaki konusunu bile okumamıştım.  Aradan aylar geçti. Geçen eylül ayında, lise bire yeni başladığımda, özellikle kitap konusunda tavsiyelerine güvendiğim birinin bana bu seriyi önermesi üzerine ilk kitabı, Alacakaranlık’ı alıp okumaya başladım. Sıradan bir roman olarak başladığım bu kitap kısa sürede beni etkisi altına almaya başladı. İlk kitabı okuduktan sonra 2008 yılında çekilen serinin ilk filmini izlememle karakterler kafamda iyice yerli yerine oturmuştu. İlk iki kitabı toplam 6 günde bitirdim. Niyetim; ikinci kitabı da okuduktan sonra serinin ikinci filmi New Moon/ Yeni Ay’ın vizyona girmesini beklemekti. Ama ikinci kitabın sonunda bunun imkansız olduğunu anladım. Dört kitaptan oluşan serinin üçüncü kitabını da mutlaka okumalıydım.

Tabii benim bu seriye olan bu ilgim etrafımı da etkilemiş olmalı ki, doğum günümde gelen hediyelerle serinin kalan kitaplarını da tamamlamıştım. Her ne kadar romanları yavaş yavaş, tadını çıkararak okumaya çalışsam da tüm seriyi kısa sürede bitirdim ve 2009 Kasım ayında vizyona giren serinin ikinci filmini de izledim. Peki, neydi bana bu kitapları defalarca okutturan, karakterleri hayatımın bir parçası haline getiren ve bunlardan sonra başka bir romana geçemeyecek kadar beni etkileyen? Bu seriyi okuyan pek çok kişiyle konuştum ve belli çıkarımlarda bulundum.

1) Bella ile Edward’ın aşkı

Hemen hemen her romanda bir aşk hikayesi olsa bile Alacakaranlık serisindeki vampir Edward ile ölümlü Bella’nın arasındaki aşk çok daha farklı. Çünkü onların birbirlerine karşı hiçbir beklentileri olmadan birbirlerini sevmeleri; kaprislerden, yanlış anlamalardan, küslüklerden arınmış saf aşkları bunu sıradan bir lise aşkından çok daha öteye taşıyor ve “Böyle bir aşk gerçekte olabilir mi?” dedirtiyor insana.

2) İdeal Erkek: Edward

Vampir ama insancıl, fedakar, sadık, korumacı, yakışıklı, etkileyici, zengin, akıllı, başarılı, kibar, gelenekçi ve tam bir 20.yüzyıl beyefendisi olan Edward, kitapta aslında tüm genç kızların aklında idealize ettiği mükemmel erkek rolünü üstleniyor. Ayrıca çoğumuzun nefsine ve tutkularına yenildiğini düşünürsek Edward’ın kendi vampir benliğinden kaçarak nefsini kontrol altına alması da bizi hayrete düşüren şeylerden biri.

3) Sıradan(!) kız: Bella

Edward’ın bu kusursuzluğuna karşı sakar, sessiz, kendi halinde sade bir güzelliği olan Bella Edward’ın yanında sıradan kalsa da aslında bunun tam tersi çok farklı bir kişiliğe sahip. Sessiz görünümünün ardında kimsenin fark edemediği ayrıntıları gören, akıllı, cesur bir kız yatıyor. Kusursuz Edward’ı Bella’ya çeken şey de aslında onun bu farklı yanını görebilmesi. Bella’nın ağzından anlatılan seri, günümüzde insanlara çok kolay yakıştırılan “sıradan” kavramını değiştiriyor.

4) Stephenie Meyer’ın vampirleri

Alacakaranlık Efsanesi’nde yazar Stephenie Meyer, bilinen vampir efsanelerinin ötesinde kendine özel orijinal bir vampir figürü çiziyor. Tabutlarda uyuyan, geceleri dışarı çıkan vampirler yok bu seride. Meyer, anlatımıyla vampirleri o kadar doğal bir şekilde günlük hayata yerleştiriyor ki bir yerden bir vampir çıksa hiç şaşırmayacak hale geliyorsunuz. Tabii ki bu, vampirlere inandığınız anlamına gelmiyor, zaten romanların amacı da bu değil. Romandaki vampir ile ölümlünün aşkı temel olarak imkansız bir aşkı simgeliyor ve bu fantastik roman görünümüne karşın kendi hayatınızdan pek çok yansımayı görebiliyorsunuz seride.

5) Meyer’ın sade dili

Şu ana kadar okuduğum pek çok Türk yazarın romanlarında sıklıkla süslü, ağdalı bir anlatımla karşılaşıyorum ve böyle romanlardan birkaç sayfa okumak bile beynimi çok yoruyor. Ama Stephenie Meyer’ın Alacakaranlık Efsanesi çok sade ve akıcı bir dile sahip. Öyle ki okumaya başladığınızda kendinizi kaptırıyorsunuz ve bir anda kitabın dörtte birinin bitmiş olduğunu fark ediyorsunuz. Serinin Türkçesini okurken bu sade anlatımın çeviriden kaynaklandığını düşünmüştüm ama şu anda serinin İngilizcesini okuyorum ve kesinlikle İngilizce dili de sade ve akıcı. Eğer İngilizceniz iyiyse serinin orijinal halini okumanızı tavsiye ederim.

Arkadaşlarımdan bu sürükleyici anlatıma kapılıp ilk kitabı bir gecede bitirenler de var. Ama benim size önerim Alacakaranlık serisi kitaplarını günlere bölerek okumanız, çünkü bir anda okuduğunuzda romandaki ayrıntılar üzerinde o kadar düşünemiyorsunuz ve sadece ana olaylara odaklanıyorsunuz. Bu da kitaplardan çabuk sıkılmanıza neden olabilir.

Alacakaranlık Efsanesi’ni diğerlerinden ayıran ve uluslararası en çok satan kitap (international bestseller) haline getiren özellikler tabii ki bunlarla sınırlı değil. Ama ben bu serinin bir tutkunu olarak kitabın farklı yönlerini kendi açımdan 5 maddede topladım.

Eğer siz de aşka inanıyor ve heyecanlı bir aşk hikayesi okumak istiyorsanız bu seri kesinlikle okunmaya değer. Başta benim yaptığım gibi “vampir” ön yargısına kapılmayın ve bu kitaplara bir göz atın bence.

Eğer seriyi okuduysanız ve siz de kendi fikrinizi söylemek istiyorsanız burada yorum yazarak düşüncelerinizi paylaşabilirsiniz.

04.04.10

Yeri: Diğer
8 Yorum

“The Twilight Saga/Alacakaranlık Efsanesi”

  1. Nisan 5th, 2010 - 21:38 Babacık Diyor ki:

    Seriyi okumadım ve okumayı da düşünmüyorum Sevde hanım. Vampirlerden nefret ediyorum ve hiçbir güç bana saçma sapan vampir hikayelerini okutamaz 🙂

  2. Nisan 25th, 2010 - 15:52 Rumeysa Kalın Diyor ki:

    Değerlendirmeni gerçekten beğendim (:

    Ben bu seriyi Türkiye’de henüz hiç popüler olmamışken, Amerika’da da yavaş yavaş popülerite kazanmaya başladığı sıralarda elime geçirdim. O zamanlar daha sonuncu kitabı çıkmamıştı. Amerika’yı ziyaret ediyordum ve birkaç arkadaşıma hangi kitapları almamı tavsiye ettiklerini sorduğumda bu kitapları bana şiddetle tavsiye etmişlerdi.
    Birinci kitabın arkasını ilk okuduğum anla son kitabın son sayfasını okuduğum an arasındaki uçurum farkını anlatamam. Gerçekten beklentilerimden hem çok uzak hem de kat kat üzerindeydi.

    Ama kitapları bitirmemden birkaç ay sonra ne yazık ki Bella’yla Edward’ın artık ”klişe” olmaya başkadıklarını farkettim. Ben kitapları okumaya başladığımda henüz ortada bir film yoktu ve tüm karakterleri aklımda özene bezene canlandırmıştım, her bir detaylarına kadar. Sanırım bundan dolayıdır filmleri izlediğimde hayal kırıklığına düşmüş olmam. Karakterler hayalimde oldukları gibi kalsalardı çok daha iyi olurdu doğrusu (:

  3. Nisan 25th, 2010 - 17:21 Sevde Diyor ki:

    Yorumunda haklısın. Kitapları, filmleri izlemeden ya da filmler daha çıkmadan okuyanlar bu sorunla karşılaşabiliyor maalesef. Nitekim ben kitaplarla filmleri bir arada götürdüğüm için sanırım, filmdeki oyuncuları karakterlerle özdeşleştirmekte sorun yaşamadım. Tabii tek sorun da o değil bence. Filmler tek başlarına o kadar başarılı değiller, onları bu kadar izlettiren arkalarındaki kitap serisi. Bu da ne yazık ki böyle güzel bir serinin tutkunlarını hayal kırıklığına uğratabiliyor. Tabii bu bir zevk meselesi, ben şahsen kafamda karakterleri canlandırma fırsatı bulmadan filmleri izlediğim için “İyi ki filmleri çekmişler” diye düşünmeden edemiyorum 🙂

  4. Mayıs 5th, 2010 - 14:15 sevil Diyor ki:

    bende alacakaranlık serisin hepsini 2 haftada okudum hatta 🙂 sabaha kadar biitimek için bir sonraki sayfada neolacak diye kafayı yediğim oldu ama gerçekten mukemmel bişey defalarca daha okuyabilirim alacakaranlık ve yeni ay ‘ın firmini belki 20 yada 30 kere izlemişimdir.
    ama bir okadarda hatta dafa fazla bile izleyebilirim:)
    beni bu kitapta etkileyen sadece birşey hiç birşey beklemeden edward’ın bellayı sevmesi oldu 30 haziranda tutulma vizyona giriyor onuda anında izleyeceğime eminim kitapların 4 ünüde saklıyorum çünki 6 yaşında bir kızım var firmlerinin hepsinin dvd sini aldım onlarıda saklıcam kızıma once kıtaplarını okuttucam sonra fılmlerını izleticem kim ne derse desin bu kitaplar ödülü hak ediyor selamlar:)

  5. Ağustos 8th, 2010 - 15:08 ilayda Diyor ki:

    bn alacakaranlığı okuyorum ama tekrar başlııcam çok güzel ve sürükleyici bir kitap 10 sayfasını bile okuduğnda hayran kalınan kitap yani bn gibi olanlar için ve şu an alacakaranlıkla ilgili herşeyi araştırıyorum çok güzel bilgiler edindim bu bilgilerimden biride alacakaranlığın 5. kitabının çıkıcak olması adıda GECE YARISI GÜNEŞİ bu kitapta her şey edward ın gözünden anlatılıyo bnce 5. kitabıda harika….

  6. Kasım 26th, 2012 - 17:34 Senem Diyor ki:

    Merhaba Sevde Hanım,
    Ben de aynen sizin gibiyim. Bundan 3 ay öncesine kadar, ne olduğunu bile bilmediğim bu efsaneden nefret ediyordum. Sonra kitabını okudu… Ve aşık oldum! Kitaba! Ben de tutkunuyum bu kitabın! Aklımdan çıkaramıyorum! Benim okuduğum ve sevdiğim en iyi seri bu olsa gerek! Galiba biraz fazla konuşuyorum kitap hakkında, kardeşim kendine büyüyünce okumaması gereken kitaplar listesi yaptı ve listeye de bu seriyi koydu!
    Ah! Yorumunuz da harika olmuş! Evet, bence de onların aşkı insanı büyülüyor ve “Sıradan” olarak baktığımız Bella’nın aslında çok olağanüstü bir kadere sahip olduğunu görüyoruz. Edward benim yaşantımda da olsun isterdim doğrusu. Çünkü Edward hayallerdeki erkek.
    Teşekkür ederim bu yazınız için.

  7. Kasım 26th, 2012 - 22:36 Sevde Diyor ki:

    Merhaba Senem,
    Kitapların insanı içine alan bir yapısı var. Ben de bu yazıyı yazdığım sıralarda olduğu gibi kitaplara adeta aşık olmuştum ilk okuduğumda. Halen güzel kitaplar olduklarını düşünsem de aradan zaman geçtikçe eski bağlılığımı yitirdiğimi ve edebi anlamda daha zengin kitaplara yöneldiğimi söylemeliyim. Ancak okura hayali bir dünya yaratarak onu gerçeklikten biraz olsun uzaklaştırmayı başarabilen bu kitapların yaşamıma nasıl renk kattığını da inkar edemem.
    Birkaç sene öncesinde ben de sizin gibi konuşmalarımda sık sık bu seriden bahsediyordum; böylesi olağanüstü bir hikayeyi okuyup o dünyaya katılmanın verdiği heyecandan ileri geliyor bu.
    Ben teşekkür ederim güzel ve içten yorumunuz için.
    Başka yazılarda buluşmak üzere…
    Sevgilerimle,

    Sevde

  8. Kasım 29th, 2012 - 23:05 Senem Diyor ki:

    Merhaba tekrar,
    Ben yine Senem. Yorumunuz için teşekkür ederim, çok mutlu ettiniz beni.
    Size bu konuda hak veriyorum, kitapları yaşamıma renk kattı. Fakat daha farklı eserlere yöneleceğim şimdi. Tekrar teşekkür ederim, bir sonraki blog yazınızı merakla bekliyor olacağım.
    Sevgilerimle,
    Senem