Kuyucaklı Yusuf
Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’unu bilir misiniz siz? Hani küçücük yaşta köyünün bağrından koparılan yetim Yusuf’un düzmecelerle dolu şehir hayatıyla yaşadığı çatışmaların acıklı öyküsü; aynı zamanda ‘sevgi nedir’ bilmeyen bir adamın sevme çabaları, belki de kaleme alınabilecek en saf aşk hikayesi… Bir gerçekçi, bir coşumcu tarzıyla eserini sunuyor bize yazar; romantizmle bulutlara yükselen okuyucuyu realizmin can yakıcı elleriyle sık sık yeryüzüne indiriyor. Ama sonuçta ortaya etkileyici bir eser ve eşsiz bir kahraman çıkıyor.
Kuyucaklı Yusuf beni çok etkiledi; Yusuf’a aşık oldum, Yusuf’a kızdım, Yusuf’a hak verdim, Yusuf’a acıdım, tepkilerine kızdım, tepkisizliğine öfkelendim ama Yusuf’u hep sevdim. Romanı okumadıysanız tavsiye ederim, bakalım siz de Yusuf’u sevecek misiniz?
Romanı okuma niyetiniz varsa bunun devamını okumamanızı öneririm, dil anlatım dersi için okuduğumuz Kuyucaklı Yusuf ile ilgili yaratıcı çalışma olarak ben bir şiir yazdım, şimdi onu burada paylaşacağım. İyi okumalar!
KUYUCAKLI YUSUF
Matemini tuttu Yusuf içinde,
Kederini yüklendi
Ve yola çıktı.
Ne bir idealin peşinde
Ne de yaptığının bilincinde
Gözyaşlarını hapsederek
Yüreğinin derinliklerinde.
Ağlamazdı o, ağlayamazdı
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.
Yağmurlu bir sonbahar gecesi
Yetim bıraktı Yusuf’u.
Ama Yusuf’un alnı pek,
Yusuf’un sırtı dik
Gözleri çakmak çakmak
Naifti bedeni,
Ama kocamandı kalbi
Masumiyet kokuyordu her hecesi
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.
Bir ışık, bir umut, bir aşk alevlendi
Yusuf’un yüreğinde.
İnkar etti Yusuf,
Reddetti aşkını tüm benliğiyle
Hapsetti ruhunun mahzenine.
Sevmezdi o, sevemezdi
Bilmiyordu ki sevmeyi.
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.
Bir an bir hırs, bir kıskançlık bastı içini
Kulaklarını tıkadığı çığlıklarını duydu yüreğinin
Tuttu sevdiğinin elini,
Yumdu gözlerini,
Attı kendini aşk denen boşluğa
Bıraktı ruhunu tatlı bir sarhoşluğa.
Şimdi Yusuf’tu o,
Güçlü, kararlı, aşık Yusuf’tu,
Kuyucaklı Yusuf’tu.
Gerçekler peşini bırakmadı Yusuf’un,
Acı tüm çıplaklığıyla yüzüne vurdu.
Şimdi hissettiği ne bir sarhoşluk ne huzurdu.
Istırap, keder, yalnızlık, çaresizlik…
Hepsini bir anda sırtına yüklendi,
Bir parça aşkla kıvılcımlanan hayalleri
Azrail’in bir dokunuşuyla sönüverdi.
Ama yıkılmazdı o, yıkılamazdı
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.
Hayatın yükü omuzlarında
Çalışmaya başladı Yusuf, çabalamaya
Sevdiğinin, biricik Muazzez’inin çok uzağında.
Kabullenemezdi çaresizliği
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.
Hayatın son darbesi
En ağır yerden geldi Yusuf’a
Sevdiği, biricik Muazzez’iydi,
Yaşamın kirli sularında masumiyetini yitiren
‘’Çocuk’’ Muazzez’iydi.
İntikam, hırs, kan ve ölüm…
Hepsi bir anda oldu,
Yusuf haykırdı kinini dünyaya
Ve geçmişi, bugünü, geleceği ellerinden kayıp giderken
Kininin içinde boğuldu.
İşte o, Yusuf’tu,
Kuyucaklı Yusuf’tu.
Matemini tuttu Yusuf içinde,
Kederini yüklendi
Ve yola çıktı.
Ne bir idealin peşinde
Ne de yaptığının bilincinde
Gözyaşlarını hapsederek
Yüreğinin derinliklerinde.
Ağlamazdı o, ağlayamazdı
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.
SEVDE KALDIROĞLU
26.05.11
Ben de okudum “Kuyucaklı Yusuf”u ve senin gibi benim de içimi acıttı. Şiir Yusuf’un hikayesini çok güzel özetlemiş. Sağol canım.