Sevde'nin Günlüğü

Yazmayı seviyorum…

Kavga

Ağustos13

Gözlerim sustu,
Ellerim konuştu.
Her biri farklı bir yöne
Biri geriye biri öne
Dönüp dururken parmaklarım
Açıldı gözüm, aktı yaşlarım.

Gözlerim kurudu,
Dilim konuştu.
Birbiri üzerine dillenirken düşüncelerim
Kelimeler bitap düştü, yorulmadı dilim
Art arda pek çok cümle
Kuruldu durmadan bilinçsizce
Diller tükendi, nefesler bitti
Cümleler devrik, algılar yitikti.

Dudaklar kapandı, gözler durgundu
Zihinler karmakarışık, ruhlar yorgundu
Bedenlerdeki yegane değişiklik
Kırık duygular ve gelen sessizlik
Durdu oyun, bitti kavga
Sevgiden yoksun, saygıdan uzakta
Herkes, her şey sustu
Oluşan uçurumlar, kopan bağlar
Kaçan mutluluklar, yıpranan duygular
Çaresiz suskunluklar, olası ayrılıklar
Bir daha susmamak üzere
Konuştu.

Sevde Kaldıroğlu

20.07.11

Bir Pembe Düş

Ağustos7

Bir balonun elinden tutup
Uçmak istiyorum gökyüzüne.
Sokağın ortasında yürürken
Yüksek sesle şarkı söylemek istiyorum
Delicesine.

Kalabalık otobüsün birinde,
Cam kenarında otururken sessizce
Öylesine, gülmek istiyorum nedensizce.
Ya da sıcak bir yaz günü
Kavrulurken güneşin sıcağında
Masmavi denize atlamak istiyorum.

Dışarıda görüp güzel bulduğum birine
Gidip ‘Çok güzelsin’ demek istiyorum yüzüne,
Mutlu olsun diye.
Ve markette gördüğüm tonton teyzeyi
Pamuk yanaklarından öpmek istiyorum.

Hayallerle mutlu olmak istiyorum,
Pembe düşlere kapılıp
Beyaz yalanlara kanmak istiyorum.

Sevde Kaldıroğlu

11.07.11

Kuyucaklı Yusuf

Haziran2

Kuyucaklı Yusuf

Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’unu bilir misiniz siz? Hani küçücük yaşta köyünün bağrından koparılan yetim Yusuf’un düzmecelerle dolu şehir hayatıyla yaşadığı çatışmaların acıklı öyküsü; aynı zamanda ‘sevgi nedir’ bilmeyen bir adamın sevme çabaları, belki de kaleme alınabilecek en saf aşk hikayesi… Bir gerçekçi, bir coşumcu tarzıyla eserini sunuyor bize yazar; romantizmle bulutlara yükselen okuyucuyu realizmin can yakıcı elleriyle sık sık yeryüzüne indiriyor. Ama sonuçta ortaya etkileyici bir eser ve eşsiz bir kahraman çıkıyor.

Kuyucaklı Yusuf beni çok etkiledi; Yusuf’a aşık oldum, Yusuf’a kızdım, Yusuf’a hak verdim, Yusuf’a acıdım, tepkilerine kızdım, tepkisizliğine öfkelendim ama Yusuf’u hep sevdim. Romanı okumadıysanız tavsiye ederim, bakalım siz de Yusuf’u sevecek misiniz?

Romanı okuma niyetiniz varsa bunun devamını okumamanızı öneririm, dil anlatım dersi için okuduğumuz Kuyucaklı Yusuf ile ilgili yaratıcı çalışma olarak ben bir şiir yazdım, şimdi onu burada paylaşacağım. İyi okumalar!

KUYUCAKLI YUSUF

Matemini tuttu Yusuf içinde,
Kederini yüklendi
Ve yola çıktı.
Ne bir idealin peşinde
Ne de yaptığının bilincinde
Gözyaşlarını hapsederek
Yüreğinin derinliklerinde.
Ağlamazdı o, ağlayamazdı
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.

Yağmurlu bir sonbahar gecesi
Yetim bıraktı Yusuf’u.
Ama Yusuf’un alnı pek,
Yusuf’un sırtı dik
Gözleri çakmak çakmak
Naifti bedeni,
Ama kocamandı kalbi
Masumiyet kokuyordu her hecesi
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.

Bir ışık, bir umut, bir aşk alevlendi
Yusuf’un yüreğinde.
İnkar etti Yusuf,
Reddetti aşkını tüm benliğiyle
Hapsetti ruhunun mahzenine.
Sevmezdi o, sevemezdi
Bilmiyordu ki sevmeyi.
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.

Bir an bir hırs, bir kıskançlık bastı içini
Kulaklarını tıkadığı çığlıklarını duydu yüreğinin
Tuttu sevdiğinin elini,
Yumdu gözlerini,
Attı kendini aşk denen boşluğa
Bıraktı ruhunu tatlı bir sarhoşluğa.
Şimdi Yusuf’tu o,
Güçlü, kararlı, aşık Yusuf’tu,
Kuyucaklı Yusuf’tu.

Gerçekler peşini bırakmadı Yusuf’un,
Acı tüm çıplaklığıyla yüzüne vurdu.
Şimdi hissettiği ne bir sarhoşluk ne huzurdu.
Istırap, keder, yalnızlık, çaresizlik…
Hepsini bir anda sırtına yüklendi,
Bir parça aşkla kıvılcımlanan hayalleri
Azrail’in bir dokunuşuyla sönüverdi.
Ama yıkılmazdı o, yıkılamazdı
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.

Hayatın yükü omuzlarında
Çalışmaya başladı Yusuf, çabalamaya
Sevdiğinin, biricik Muazzez’inin çok uzağında.
Kabullenemezdi çaresizliği
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.

Hayatın son darbesi
En ağır yerden geldi Yusuf’a
Sevdiği, biricik Muazzez’iydi,
Yaşamın kirli sularında masumiyetini yitiren
‘’Çocuk’’ Muazzez’iydi.
İntikam, hırs, kan ve ölüm…
Hepsi bir anda oldu,
Yusuf haykırdı kinini dünyaya
Ve geçmişi, bugünü, geleceği ellerinden kayıp giderken
Kininin içinde boğuldu.
İşte o, Yusuf’tu,
Kuyucaklı Yusuf’tu.

Matemini tuttu Yusuf içinde,
Kederini yüklendi
Ve yola çıktı.
Ne bir idealin peşinde
Ne de yaptığının bilincinde
Gözyaşlarını hapsederek
Yüreğinin derinliklerinde.
Ağlamazdı o, ağlayamazdı
Çünkü Yusuf’tu,
O, Kuyucaklı Yusuf’tu.

SEVDE KALDIROĞLU

26.05.11

Şiir Yazmak Üzerine: Şiir Üzerinde Değişiklikler Yapılabilir mi?

Ekim13

Yazma tembelliğine bir son verme kararı aldığımdan beri canla başla yazı yazma çalışmalarına giriştim. Şiir yazdıkça şiir yazmak üzerine düşünür oldum. Geçenlerde ‘Şiir üzerinde değişiklikler yapılabilir mi?’ diye bir şey takıldı aklıma.

Benim bu konuda hep kesin bir görüşüm olmuştur: Hayır, şiir ilk yazıldığı haliyle güzeldir, bu yüzden üzerinde değişiklikler yapılamaz.
Ama geçen gün babamla, yazdığım ‘’İstanbul’da Bir Yalnız’’ şiiri hakkında konuşuyorduk. Bana şiiri beğendiğini, ancak iki dizede takıldığını söyledi. Dizeler şöyleydi:

‘’İzledim İstanbul’u,
Yükselen tepeleri, yükselen minareleri’’

Burada iki kez ‘yükselen’ kullanmak yerine;
‘’Yükselen tepeleri, incecik minareleri’’ dersem daha iyi olabileceğini düşünüyor.
Evet, belki daha iyi olabilir. Ama benim fikrim şu yönde:

Bu bir düz yazı olsaydı, kesinlikle onu defalarca okur ve üzerinde pek çok değişiklik yapardım. Aynı şekilde bir resim olsaydı; defalarca siler, yeniden çizerdim. Mükemmelliği yakalamaya çalışırdım. Ama bu bir şiir ve şiir, benim tanımıma göre, duyguların kelimelerle kağıda ahenkli bir şekilde dökülmesidir. Bir kez dökülür ve öylece kalır. Çünkü duygular anlık, kelimeler kalıcıdır. Duyguyu o an yaşar ve kağıda geçirirsin; bence en mükemmel hali de odur.

Eğer sonradan en ufak bir şeyi değiştirirsen şiirde, büyüsü bozulur. Eğer ben şimdi o iki dizeyi değiştirirsem; belki okuyan biri daha çok beğenecek ama benim için anlamını yitirecek, aynı tadı alamayacağım bir daha okuduğumda.

Kesinlikle yanlış anlaşılmasın, her zaman eleştiriye açığım, hatta eleştiri almaktan memnun olurum; çünkü bu, şiirime değer verildiğini gösterir. Eleştirilen noktalara bir sonraki şiirimi yazarken dikkat ederim hep, şiirimin ilk halini değiştirmeyi düşünmem hiç. Dediğim gibi bir nesirden, resimden farklıdır şiir. Büyük ressamlar resim bizim gördüğümüz hale gelene kadar yüzlerce desen çalışması yaparlar mesela. Ama şairler…

Fazlasıyla amatör bir şair olarak bence şiir her zaman ilk haliyle güzeldir. Siz ne dersiniz?

13.10.10

İstanbul’da Bir Yalnız

Ekim10

İSTANBUL’DA BİR YALNIZ

Bir bahar sabahı yürüdüm
İstanbul’un dar sokaklarında
Hafiften bir rüzgâr esiverdi,
Üşüdüm,
Bir ağrı alevlendi şakaklarımda.

Huzurlu bir hayale daldım
İstanbul kokan.
Düşü gerçek sandım
Neden sonra evlerin ahşap kokusuyla uyandım
Köşeden bir simit aldım
İstanbul kokan.

Sonra gördüm onu.
Masmavi gözleriyle
Bakıyordu.
Koştum bir telaşla,
Gönlümde bir şevk, bir aşkla
Bilmeden sonunu.

Ve ulaştım ona,
Belki de bir mutlu sona
Uzandım,
Dalgalar yakaladı elimi
Açtığımda gözlerimi, gördüm, İstanbul’u
Masmavi denizini.

Bir banka çöküverdim
Ağırlaşmış bedenimle.
Bir yanımda pişmanlık,
Bir yanımda özlemimle.
Kurumuş dudaklarımda
Unutulmuş bir cümle
Keşke…
Sustum.
İstanbul’u izledim
Yine bir hayale daldım,
Onu izledim.

Bir ışık parladı sonra
Aydınlandı gökyüzü.
Denize düştü
Güneşin hareleri.
İzledim İstanbul’u
Yükselen tepeleri, yükselen minareleri
Güldüm,
Kalktım ayağa.
Elinden tuttum yalnızlığımın,
Yürüdüm.

SEVDE KALDIROĞLU

23.09.10

Defter

Temmuz6

Defteri alıyorum elime;
Açıyorum kırmızı, çiçek desenli kapağını.
Boş sayfalarını çeviriyorum bir bir
Yeni mi? Yeni değil defterim,
Kullanılmamış demek daha doğru.
Halbuki bir zamanlar
Ne çok severek almıştım onu.
Önce sıradan karton kapağına hayran kalmıştım,
Sonra bembeyaz sayfalarına.
Öyle yumuşaktı ki sayfaları,
Her dokunuşumda okşarlardı elimi,
Severdim onları.
Hep alırdım elime onu
Ama hiç kaleme gitmezdi elim.
Kıyamazdım ona yazmaya,
Beyaz sayfalarını siyahla kirletmeye.
Hep ‘Yazacağım’ derdim,
‘En güzel yazılarımı buna yazacağım,
İnci inci harfleri dökeceğim sayfalarına’
Ama hiç yazamadım işte.
Hep onu öyle bembeyaz göreceğim,
Hep yeni kalacak sandım.

Ben kıyamadım ona ama
Zaman kıydı.
Acımasızdı zaman,
Gaddardı.
Tertemiz sayfalarını bir bir sararttı,
Kenarlarını kıvırdı,
Parlak kırmızısını soldurdu kapağının,
Çiçeklerini bir bir soldurdu.
Zaman kirletti onu.
Halbuki ne hayallerle almıştım bu defteri ben,
Boş sayfalarını ne hayallerle süslemiştim,
Ne resimler çizmiştim aklımdan,
Ne şiirler yazmıştım…

Şimdi çevirdikçe sarı yaprakları
Görüyorum geçmişimi
Bu boş ama kirli sayfalarda.
Yaşamadığım-yaşayamadığım- hayallerim
Canlanıyor her birinde,
Amaçlarım, düşlerim…
Son sayfayı çevirirken
Fark ediyorum da,
Kırışan yalnızca sayfalar değil,
Ellerim.
Zaman sayfaları sarartırken
Saçlarımı beyazlatmış da
Farkında değilim.

Sevde Kaldıroğlu

06.07.10

Yeri: Edebiyat, Şiir | Defter için yorumlar kapalı

Gün Batarken

Şubat12

GÜN BATARKEN
(8.sınıftan arkadaşım Merve Erbaş’a ithafen…)

Gün batarken
Havanın kızıllığında ben
Usulca esen rüzgar misali
Sıcacık evime
Kavuşuyorum yeniden.

Sessizliğin içinden uzanıyor gece
Bulutsuz ve güneşsiz.
Gökyüzünde parıldayan ayla
Işıl ışıl yıldızlar, eşsiz.

Ve başlıyor yine
Kapanıyor yavaşça gözlerim,
Gecenin bu sessizliğine,
Uykuya dalıyor düşüncelerim.

Sevde KALDIROĞLU
06.04.09

« Older EntriesNewer Entries »