Bir Yaz Bunalımı
23 Temmuz 2014
Yatağın üzerine oturmuş pikenin dalgaları üstünde dengeyi zor bulmuş soda şişeme uzanırken şu an itibariyle bana oldukça tuhaf görünen yaşamımın anlamını sorguluyorum. Ya da varlığımın desek daha doğru olur belki. Öyle ki yüzlerce soru saniyeler içinde oluşuveriyor aklımda. Fakat yanıtlar eksik. Ne enerjim var cevaplamaya (ya da tembellikten kaynaklı fazla enerjim var) ne de yanıtları bulmaya yetecek bilgeliğim. Yalnızca bir avuç motivasyonum olsa belki birkaç soru işaretini silebilirdim sayfadan. Ancak gecenin bu saatinde neden bu maden suyunun mideme doğru ilerledikçe daha da büyüyen baloncuklarına gereksinim duyduğumu açıklayamıyorum kendime. Ya da tam ihtiyaç sözcüğünü düşünmüşken onun öz Türkçe karşılığını (gereksinim) kullanmanın (veya kelime yerine sözcük demenin) bana tam olarak ne kattığını, bu ufak fakat dikkat ve özen gerektiren değişikliğin yazıma kazandırdığı değerin zihnimde kapladığı o büyük hacme layık olup olmadığını bir türlü kestiremiyor, bu ve bunun gibi basit görünen, ancak kağıt kesiği misali derine inen sorulara yanıt bulamadıkça da içinde kıvrandığım boşluğa daha fena düşüyor gibi oluyorum. Gibi oluyorum, diyorum çünkü gerçekten düşüyor muyum, yoksa içinde bulunduğum durumu iyice abartarak sıradan yaşamımı bu sıralar sıklıkla izlediğim dramatik Hollywood filmlerine benzetmeye mi çalışıyorum, bilmiyorum doğrusu. Mesela düşünüyorum da, en basitinden, neden Orhan Pamuk’un iki kitabını birden aynı anda okuduğuma ve yavaş okuma “yetim” yüzünden ikisinde de 40.sayfayı henüz geçemediğime tatmin edici bir yanıt getiremiyorum. Olur da bu sorulardan zaman bulabilirsem içine düştüğüm “sorunsuzluk” çukurundan çıkabilmek adına kendime bundan bir buçuk ay sonra başlayacak olan işlerim için sorumluluklarımı anımsatıyor, yine kalbimi birkaç anlığına güm güm attırıp içimi huzursuz etmeyi ve bir kez dahi plaja gitmeden güneşte esmerleşmiş tenimin üzerindeki ince ama sık tüyleri diken diken etmeyi ustalıkla başarıyorum.
Sodam bitiyor. Yeşil cam şişeyi ergenlikten kalma, geç kalmış, anlık bir asabilikle yatağın yumuşak, bombeli yüzüne tokat gibi fırlatıyor; kendi kendime Kadir İnanır’ın acınaklı filmlerini andırmanın utanmaz bilinci içinde soda şişesinin bir iki kez sekmesini izliyorum. Şişenin yeşil camının ardında sıkış tepiş nefes alınmayan bir boşluk var; benim de baş döndürücü bir boşluğum var işte, üstelik böyle yeşil camların ardında değil, cıscımlak ortada. Ya da kendi kendime bir havalara giriyor, bunca şeyin içinde boşluğu kendim arıyorumdur belki, Allah bilir.
Blog yazınızı yazdığım ders kitabına koymak için izninizi istiyorum. Saygılar..