Kimyaya Çalış(ama)mak
Yazma tembelliğini bırakma kararı almıştım, biliyorsunuz. Merak etmeyin, kararımdan caymadım. Yalnızca bu günlerde sınavlar ve yüklü ödevler dolayısıyla öyle sıkıştım ki gerçekten de derslerden başımı kaldıramıyorum.
Ama bir yandan da yazı yazmak istiyorum. Bu yüzden de bu yoğun günlerimden birini, bugünü, anlatayım size.
Bugün okula giderken gayet rahattım. Ama çıkışta ajandam bir sürü, hepsi de bu hafta içine sıkışmış yüklü ödevle dolmuş; sonraki günlerdeki sınavlar bir yana yarınki kimya sınavının stresiyle başıma bir ağrı saplanmış ve olur olmadık yerlerden çıkan sürpriz sunum ödevleriyle şaşkına dönen beynim yoğun bir günden sonra uyku moduna girmişti.
Nedendir bilmem, böyle normalden fazla çalışmanız gereken günlerde her zamankinden daha yorgun ve mayışmış hissedersiniz kendinizi; dinç, enerjik günlerinizde tek bir ödev bile olmazken en olmayacak güne sıkışıverir her şey. O gün yapacaklarınızın stresiyle mi gelir bu yorgunluk, yoksa hep bu günlere mi rastlar tüm yapılacaklar; onu daha çözemedim.
Kimyayı severim-en azından severdim, bu seneye kadar. Ama ne yazık ki bu sene başından beri kimyadan hiçbir şey anlamadım, desem yeridir. Üstelik sadece kimya işlesek bir şey demeyeceğim, ama kimya dersinde fizik konuları görerek sözde ‘kimyanın fiziğini’ öğrenmek sıkıyor beni.
İşte böylece eve bu vaziyette dönerken amacım oturup kimya çalışıp işlediğimiz her şeyi yalayıp yutmak, İngilizce ödevini yapmak ve fizik sunumunu USB’me atıp belki ucundan Tarih sunumuna başlamaktı.’Tabii ki bunların hepsini gerçekleştirdim!’ demeyi çok isterdim, ama bakın, neler yaptım:
17.00’da eve gelince biraz dinlenmek adına bilgisayarı açıp internette oyalandım. Dinlenmeden derse girişmek olmaz ne de olsa!
Sonra ‘aç ayı oynamaz’ diyerek yemek yedim. Halbuki okulda yediklerimden sonra tok olan karnımda gurultudan eser yoktu. Ama sıkılınca, üzülünce, stresliyken her zaman yaptığım gibi bir şeyler yemem gerekiyordu. Karnımı tuzlularla doldurunca biraz da tatlı yemekten zarar gelmeyeceğini düşünerek bir parça çikolatayı ağzıma tıkıştırdım.
İyice şişen karnımı yatıştırmak adına yine bilgisayarın başına geçtim, biraz müzik dinledim. Artık ders çalışmaya başlama vaktimin çoktan geldiğini söyleyen mantığımı dinlemeye karar verdim. Ne var ki, bir kez çikolatanın tadını almış olan midem tüm oburluğuyla daha fazlasını isterken mutfağa doğru yola çıkan ayaklarımla abur cubur arayışına koyulan ellerime engel olamadım. Çekmeceyi açtığım gibi karşıma çıkan Ülker Çikolatalı Gofret’i görünce, onu yemek de kaçınılmaz olmuştu.
Gofreti de ders çalışmaya moral niyetine mideye indirdikten sonra sonunda çantamdan kimya eşyalarımı çıkarmıştım. Kendimi bildim bileli masa üstünde çalışamam ben; ya yatağa yayılır çalışırım ya da halının üstüne. Nitekim ben yine ıvır zıvırdan geçilmeyen çalışma masamı bırakıp halıya kitaplarımı, defterlerimi yaydım; başladım çalışmaya. İçimde haftasonu biraz çalışmış olmanın hafif bir rahatlığı olmasına karşın halen aklımda korkulu rüyam kimya sınavına gitgide yaklaşıyor olmanın verdiği tedirginlik vardı.
Kulağıma kulaklıklarımı takarak yüksek sesli müzik dinlemeye başladım; çoğu zaman ders çalışırken bu şekilde müzik dinlemek dış dünyadan soyutlanıp konuya odaklanmamı sağlar. Öyle de oldu. Özet çıkararak çalışma sistemimle yavaş yavaş da olsa birkaç konuyu geride bırakmıştım, önümde çalışılacak bir sürü çalışma kağıdı ve özet çıkarılacak 10 sayfa olduğunu düşünmemeye çalışıyordum.
Biraz çalıştıktan sonra bulunduğum yerden sıkıldım, oturma odasına geçtim, orada da yere serildim. Evde annemden başka kimse olmadığından rahattım. Bu arada da kendime bitki çayı yapıp tekrar derse ve müziğe gömüldüm.
Bir süre sonra ışığın dalga teoremine mi tanecik teoremine mi inanacağını bilemeyen beynim, bizden iki kanıtlanmamış teoremi yalayıp yutmamızı bekleyen müfredata söverken, artık çalışmaktan bulanmış bir vaziyete gelmişti.
Bu kadar çalışmaya bir ara vermek için başından kalktığımda bugün uzun bir süre tekrar başına oturmayacağımı biliyordum.
Ne mi yaptım? Önce yaklaşık 15 dakika boyunca oturup bunları yazmayı düşündüm. Sonra yerdeki bu komik görünümün fotoğrafını çektim ve başladım yazmaya. 1 saattir bunları yazıyorum. Sanırım artık çalışmaya dönmenin vakti.
Bu arada annem de önüme fırından yeni çıkmış bir creme brulee koymuş, yenmez mi? Tamam, kabul ediyorum, tam bir tatlı canavarıyım 😀
01.11.10
Tatlım, sen bu gidişle olsan olsan “şişman” olursun 🙂
Yazı da resim de süper olmuş Sevde 🙂 Keep up the good work!
“Nedendir bilmem, böyle normalden fazla çalışmanız gereken günlerde her zamankinden daha yorgun ve mayışmış hissedersiniz kendinizi; dinç, enerjik günlerinizde tek bir ödev bile olmazken en olmayacak güne sıkışıverir her şey.”
demişsin ya hani; işte iş hayatında da aynen böyle oluyor 😀 daha şimdiden yakalamışsın mevzuyu, tebrik ederim :)))